25 Mart 2009 Çarşamba

E- KİTAPLAR

http://rapidshare.com/files/173198248/YasarNuriOzturk-AllahIleAldatmak.pdf http://rapidshare.com/files/158651537/cerkezethem.rar http://rapidshare.com/files/134835824/YasarKemal-InceMemed.rar http://rapidshare.com/files/134835575/ResatNuriGuntekin-YaprakDokumu.rar http://rapidshare.com/files/134835574/OrhanKemal-Cemile.rar http://rapidshare.com/files/134835573/OmerHayyam-Rubailer.rar http://rapidshare.com/files/134835266/UstunDokmen-KucukSeyler.rar http://rapidshare.com/files/134835265/OrhanVeli-ButunSiirleri.rar http://rapidshare.com/files/134835264/OrhanPamuk-BeyazKale.rar http://rapidshare.com/files/134835263/Nutuk.rar http://rapidshare.com/files/134835262/ErdalAtabek-KirmiziIsiktaYurumek.rar http://rapidshare.com/files/134835261/EmreKongar-DevrimTarihiVeToplumbilimAcisindanAtaturk.rar http://rapidshare.com/files/134835260/DoganCuceloglu-InsanInsana.rar http://rapidshare.com/files/134835259/AzizNesin-SimdikiCocuklarHarika.rar http://rapidshare.com/files/134835258/AhmetAltan-Aldatmak.rar http://rapidshare.com/files/134832121/MetalFirtina.rar http://rapidshare.com/files/134832120/CanDundar-SavastaNeYaptinBaba.rar http://rapidshare.com/files/134831195/SonerYalcin-Pipo.rar http://rapidshare.com/files/134831194/SonerYalcin-Beco.rar http://rapidshare.com/files/134830917/SonerYalcin-Efendi.rar http://rapidshare.com/files/134830916/GulseBirsel-HalaCiddiyim.rar http://rapidshare.com/files/134830915/GulseBirsel-GayetCiddiyim.rar http://rapidshare.com/files/134829126/GulseBirsel-YolculukNereyeHemserim.rar http://rapidshare.com/files/134825685/AramaMotoruTaktikleri.rar http://rapidshare.com/files/134823262/Photoshop-Dersleri.rar http://rapidshare.com/files/134823261/CORELDRAW-DERSI.rar

"Gidenler hep bekle beni derler ve kalanlar hep bekleyeceğine yemin ederler"

"Gidenler hep bekle beni derler ve kalanlar hep bekleyeceğine yemin ederler" Her giden ardında bir bekleyen bırakır. Bazen ister bekle beni der, bazen de bekleme hayatına devam et der. Bu bekleme demenin ardında bir beklenme isteği vardır hep...Ve her kalan yüreğindeki acısıyla bekleyeceğim der. Dönmeyeceğini bile bile,gelmeyeceğini bile bile, sevmeyeceğini bile bile. Ve bekler...Yanı başımızdayken fark etmediğimiz bir çok ayrıntı takılır hafızalara. Oysa negüzelmiş yaşanılanlar dersiniz. Meğer ne çok sevmişim dersiniz. Ve belki de hiçsevilmediğinizi fark edersiniz. En acısı da budur ya zaten. Sevilmedensevdiğinizi fark ettiğinizde beyninizi yer binlerce soru. Başlarsınız cevabıbesbelli olan sorulara kendinizce cevap aramaya.Ve sorgulama zamanı gelir kendinizce.. Oysa unutursunuz bir şeyi. "AşkSorgulanmadan Yaşanmalıdır."Baktığınız her yer "onda" biter. Gördüğünüz her şey de "onu" ararsınız. Aynadakigörüntünüzde bir yansıma, sokaktaki köşe başında bir kucaklaşmadır "o". Yağanyağmurdur, denizdeki yakamozdur "o", gecelerin ayı, gündüzlerin güneşidir "o"...Ve son cümleler dökülür artık dilinizden. "O" Mutlu Olsun Yeter. Diyebileceğinizbir şey kalmamıştır çünkü. Tıpkı yüreğinizi sizden aldığı gibi giderkencümlelerinizi de götürmüştür yanında.Sessizlik kalır geriye biten bir sevgiden. Ve Ayrılık Urganı kalır boynunuzda"yağlı bir ilmek gibi". Sanki biri ha çekti ha çekecek. Durdu sanırsınız dünyayıha battı ha batacak. Ama ne dünya durur nede o ilmek çekilir. Hayat devamediyordur ve bu çarkın içinde sizi de bilmediğiniz başka diyarlarasürüklüyordur.Bitecek sanırsınız acınızı bitmez. Sadece bir yerlere saklanır yüreğinizde.Birşarkıda, bir şiirin içli mısralarında ve belki de bir sözde kanamaya hazır biryaradır o artık."Sessizliğin İçinde Bir Çığlık, Karanlığın İçinde Bir Işık, Yürekte Kapanmaz BirYaradır Artık O"

Beyni genç tutmak için

İngiliz The Times gazetesi, Oxford ve Harvard üniversitesi bilimadamlarının “beyni genç tutmak” üzerine yaptığı araştırmaları yayınladı. Zinde bir beyin için: Terleyin: Egzersiz, verimli çalışmak için bol oksijene ihtiyaç duyan beyin hücrelerinin gıdası gibidir. Böylece beynin öğrenme ve hatırlama becerisi güçlenir.Balık yiyin: Yüksek Omega-3 içeren sardalya ve ton gibi yağlı balıkları tüketmek zekayı attırır. Konsantrasyon ve okuma yeteneğini geliştirir. B vitamini ve protein açısından zengin besinler de seratonin içerdiği için beyindeki iletişim hızlanır.Lavanta koklayın: Lavanta kokusu işe konsantrasyonu artırır. Özellikle öğle aralarında, çalışmaya başlamadan önce lavanta koklayın.Mola verin: Uzun ve aralıksız çalışma saatleri ters etki yaparak beynin verimini düşürür. Araştırmalar her 40 dakikalık çalışmadan sonra 20 dakikalık ara vermenin, sonraki 40 dakikaya hazırlanmak için gerekli olduğunu savunuyor.İyi bir uyku çekin: Gece 7-8 saatlik uyku beyin performansını en üste taşır. Ayrıca gün ortasında 30 dakikalık bir kestirme beynin şarj olmasını sağlar.Sakız çiğneyin: Sakız çiğneme beyne giden kanı yüzde 20 artırıyor. Böylece hafızayı kuvvetlendirip, stresi azaltıyor.Su için: Yüzde 80’i su içeren beynimiz su içmediğimizde küçülüyor. Bu sebepten her gün 1.5- 2 litre arasında su içmek gerekiyor.Kırmızıya bakmayın: Kırmızı görmek özellikle sınavda başarıyı düşürüyor ve öğrencide motivasyon düşüklüğü yaratıyor.Seks yapın: Orgazmla sonuçlanan bir seks veya hamilelik süreci, kadınların beyinlerindeki prolaktin hormonunun ve beyin hücrelerinin artmasını sağlıyor.Sıcak çikolata için: Yatmadan önce içilecek bir bardak sıcak çikolata zekayı arırıyor. Kakao özellikle yaşlıların zihnini açıyor.Rock dinleyin: Araştırmalar rock müziğin de, klasik müzik kadar öğrenmeyi ve konsantrasyonu artırdığını gösterdi.Rahatlayın: Rahat bir yere oturup gözlerinizi kapayın ve ayaklarınızdan boynunuza kadar tek tek kaslarınızın gevşediğini hissedin. Gerginliği atmak, sınavdaki başarınızı yükseltecektir.Yetenek geliştirin: 6 yaş grubu üzerinde yapılan araştırmalara göre müzik ve resim gibi konularda eğitim gören çocukların IQ’ları daha yüksek oluyor.Sınırlı teknoloji: SMS ve e-mail’i fazla kullanmak ve çok televizyon seyretmek zeka seviyesini düşürüyor.Beyin jimnastiği yapın: Akıl oyunları oynayarak, bulmaca ve zeka testleri çözerek beyninizi zinde tutabilirsiniz.Alkol almayın: Alkol beyin hücrelerini öldürerek, öğrenme ve hafıza bölgesine zarar verir.

birazda gülelim

İLK GECE TEMEL KARISI NATAŞA'YA GERDEK GECESİ SORMUŞ: 'İLK UYUDUĞUN ERKEK BEN MİYUM?' NATAŞA: 'UYURSAN EVET!' PİYANGO BÜYÜK İKRAMİYE ÇIKAN TEMEL'İ ÜÇ AY SONRA BAKKAL, KASAP VE BORÇLU OLDUĞU DİĞER ESNAF YOLDA ÇEVİRMİŞ; 'ULA TEMEL, SANA İKRAMİYE ÇIKTUĞU HALDE ÜÇ AYDIR NİYE BORCUNU ÖDEMİYSUN?' TEMEL; 'ZENCUN OLDİ, DEĞİŞTU DEMESUNLAR DİYE...' İDAM MAHKUMU İDAMA MAHKUM OLAN TEMEL'E SON ARZUSUNU SORMUSLAR; 'BENU OĞLUMIN YANUNA GÖMİN' DEMİŞ. OĞLUNUN YAŞADIĞI ORTAYA ÇIKINCA; 'BEN BEKLERUM' DEMİŞ. CEHENNEM TEMEL ÖLMÜŞ , CEHENNEME GİTMİŞ. KAPIDA SİLLE TOKAT KARŞILAMIŞLAR. 'PÖYLE YAPARSANUZ HİÇ ÇİMSE CELMEZ' DEMİŞ. DÖNME TEMEL İLE CEMAL EVE İKİ KADIN GETİRMİŞLER. YATMADAN ÖNCE KADINLAR ; 'SÖYLEMEDİ DEMEYİN, BİZ DÖNMEYİZ' DEMİŞLER. TEMEL; 'HA PURA BİZİMDİR, İSTEDİĞUNUZ KADAR KALABİLURSUNUZ DA!' MÜESSESE TEMEL'İN ECZANESİNE GENÇ VE GÜZEL BİR KADIN GİRMİŞ. TARTININ ÜZERİNE ÇIKIP PARAYI ATMIŞ, BEGENMEMİŞ, MANTO VE CEKETİNİ ÇIKARMIS VE PARA ATIP TEKRAR TARTILMIŞ. YİNE SIKILMIŞ, ETEĞİNİ ÇIKARINCA TEMEL ATILMIS, PARAYI ATMIŞ; 'TEVAM EDİN, PUNTAN SONRASI MÜESSESETEN' OKUL KIRMA ÖĞRETMEN TELEFONDA; 'DEMEK TEMEL HASTA, OKULA GELMEYECEK. PEKİ BEN ŞİMDİ KİMİNLE KO NUŞUYORUM?' 'PABAMLA' ÇATIŞMA TEMEL SAVAŞTA BÜYÜK ÇATIŞMADAN SONRA, GECE SESSİZLİK SIRASINDA BİR SİGARA ÇIKARIYOR , KİBRİTLE YAKIYOR. ARKADAŞI HEMEN ATILIYOR; 'HEYY ! DELİ MİSİN? BU ÇOK TEHLİKELİ!' TEMEL; 'YOK CANUM, İÇİME ÇEKMEYRUM. ŞARAP TEMEL ÇOK PARA KAZANMIŞ. AİLECE EN LÜKS LOKANTAYA GİTMİŞLER, EN PAHALI ŞARABI SEÇİP ISMARLAMIŞ. GARSON : 'HANGİ YIL TERCİH EDERDİNİZ?' DİYE SORUNCA;, 'Pİ MAHZURU YOKSA HEMEN İSTEYRUM.'
FİNCAN TAKIMIYırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldılar: "Eski gazeteniz var mı abla?" Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. "İçeri girin de, size kakao yapayım" dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel, ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığımişlerimi yapmaya koyuldum, fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti bir an ve başımı uzattım içeriye. Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu. Erkek çocuğu bana döndü; "Abla, siz zengin misiniz?" diye sordu. Zengin mi?"Yo hayır!" diye yanıtlarken çocuğu, gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve "Sizin fincanlarınız,fincan tabaklarınız takım" dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi ama buna gerek yoktu ki. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı, bir eşim vardı ve eşimin de bir işi... Bunlar da fincanlarım ve fincantabaklarım gibi bir uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri,halının üzerindeydi halâ. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur unutuveririm ne denli zenginolduğumu...
Dedelerimiz Çanakkale’de bir yandan yoklukla savaşıyorlardı, bir yandan düşmanla... Elde yeterli sayıda top mevcut olmadığı için yakın köylerden soba boruları toplanıyor, mevzilere yerleştiriliyor, altlarında çalı çırpı yakılarak uzaktan duman çıkartmaları sağlanıyor, böylece düşman gemilerinden, ateşlenmiş top gibi görünmeleri sağlanıyordu. Mevcut toplar ise o kadar eski püsküydü ki, namlular birkaç atıştan sonra ısınıyor, Çanakkale Boğazı’nda harmanlanan İngiliz ve Fransız zırhlılarına mermi ulaştıramaz oluyordu... Mehmetçikler bu açığı yürekleriyle, sabırlarıyla, sebatlarıyla, sadakatleriyle ve imanlarıyla kapatıyorlardı. Devletten, savaş şartlarında bile, verebildiği dışında bir şey istemiyor, bununla birlikte canları dâhil, verebildikleri her şeyi devlet ve millet uğruna veriyorlardı. Şimdi o fedakârlık numunelerinden birkaç portre sunmak istiyorum.MUSTAFA ÇAVUŞBir Mustafa Çavuş var ki, yaz-kış sırtından kaputunu çıkartmadan savaşıyor. Temmuz sıcağında bile onu sırtında kaputuyla gören Yüzbaşısı, Diyarıbekir’in köylüklerinden gelmiş Mustafa Çavuş’u bir gün yanına çağırıyor: “Yaz geldi artık oğlum” diyor, “çıkar artık şu kaputu sırtından. Koy bavuluna, kışın tekrar giyersin.”“Yok Kumandanım” diye itiraz ediyor Mustafa, “İzninle böyle kalayım.”“Kemiklerin eridi oğlum, sana baktıkça terliyorum, çıkar hadi kaputu!”“Böyle iyi Kumandanım, bırak sırtımda kalsın.”Yüzbaşı bu itiraz karşısında kızıyor: “Emrediyorum çıkar şu kaputu!” diye bağırıyor bu kez.Mustafa Çavuş ürkek ürkek bakınıyor. Mümkün olduğu kadar Yüzbaşısına yaklaşıp durumu açıklıyor: “Emrin can baş üstüne de Kumandanım, bu kaputun içinde hiçbir şey yok ki, cıbıldağım!”Yüzbaşı duygulanıyor. Gözleri nemleniyor. Göstermemek için başını başka tarafa çeviriyor. Diyarıbekirli Mustafa, “Devletimde olsaydı verirdi” düşüncesiyle çamaşır ve elbise istememiş, bütün kış bir kaputa sarınıp savaşmıştır.BABA OĞULMevzilerimizin ağır düşman bombardımanı altına alındığı günlerdir. Cepheden sürekli yaralı geliyor. En ağır ameliyatları derme çatma çadırlarda, bazen gaz lâmbası, bazen mum ışığında yapan doktorlar toplanıp bir karar veriyorlar: Uzun zaman alan ağır yaralıların ameliyatı ertelenecek, önce hafif yaralılar tedavi edilecektir. Böylece, hafif yaralıların bir an önce cepheye dönmeleri sağlanacaktır.Bu karar çaresizliğin çaresidir ve yürek sızlatıcıdır, ne var ki bu işin başka bir yolu da yoktur.Karardan sonra, doktorlardan biri yorgun argın ameliyat yaparken, arkasından oğlunun sesini duyuyor: “Babacığım.”Doktor, aşırı yorgunluktan dolayı gaipten sesler duyduğunu düşünüp arkasına bakmıyor. Ama aynı sesi tekrar duyuyor: “Babacığım.”Dönüp baktığında kanlar içinde sedyeye uzatılmış 18 yaşlarındaki oğlunu görüyor. Ağır yaralıdır. O kadar ki, barsaklarının bir kısmı sedyeye dökülmüştür. Gözleri yaşla doluyor. Yanına gidip saçlarını okşuyor: “Canım, oğlum.”Gencecik oğlu ağır yaralıdır ve karar gereği ameliyat edilmeyecekler arasındadır. Babalığıyla meslek ahlâkı ve dürüstlüğü kıran kırana vuruşuyor doktorun yüreğinde. Kâh babalık duygusu ağır basıyor, kâh verilen karar. Nihayet oğlunun üzerine eğiliyor. Alnına bir öpücük kondurduktan sonra, sedyeyi taşıyan askerlere dönüyor: “Onu lütfen ağır yaralıların arasına serin bir yere koyun.”Hıçkırarak ağlıyor: Mesleki dürüstlüğü babalığına galip gelmiştir.MEHMET ÇAVUŞÇanakkale Zaferi’nin her anı bir destandır. Bu destanları yazanlardan biri de, Seddülbahir ve Conkbayır’ın büyük kahramanlarından Bombacı Mehmet Çavuş’tur. Bu yağız Anadolu delikanlısı, İngilizlerin siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca havada yakalar ve hızla geldiği yere gönderirdi: “Alın bakalım malınızı gerisin geri, gidinin gâvurcukları!..” diye kahkahalar atarak...Günlerden bir gün, İngilizler, yine el bombaları atmaya başladılar. Mehmet Çavuş’un bulunduğu mevzi de bundan nasibini aldı. Bombalar arka arkaya geliyor, ama Mehmet Çavuş hızlı hareketlerle onları yakalayıp karşı tarafa fırlatıyordu.Birini karşı tarafa fırlatmakta bir an gecikti. Bomba müthiş bir gürültüyle Mehmet Çavuş’un elinde patladı. Eli bileğinden toptu. Sadece bir parça deri tutuyor, eli kolunun ucunda kanlı bir et parçası gibi sallanıyordu. Mehmet Çavuş çabucak şaşkınlıktan kurtuldu. Kolunun ucunda sallanan elini diğer eliyle çekti, kopardı, yere fırlattı. Gömleğini yırttı. Kolunu dirseğinin üstünden bağlayıp sıkarak kanamayı durdurdu ve İngilizlerin fırlattığı el bombalarını sol eliyle yakalayıp, gerisin geri İngiliz mevzilerine göndermeyi sürdürdü... Onu zorla hastaneye kaldırdılar. Hastanede çok sıkılıyordu. Ona kalsa tek eliyle dövüşebilir, İngiliz el bombalarını eskisi gibi yakalayabilirdi, ama izin vermiyorlardı bir türlü. Bir de yarası henüz kapanmamıştı. Tabur Komutanı’na acıklı bir mektup yazdı. Bombacı Mehmet Çavuş, mektubunda şöyle diyordu: “Sağ elimi kaybettim, ama zararı yok, çok şükür sol elim sağlam. Onunla da pekalâ iş görebilirim. Beni müteessir eden şey yaramın henüz kapanmamış olması. Bu sebeple kıtama dönemiyorum. Hastaneden kurtularak harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz ve lütfen affedeniz muhterem kumandanım.”